Bu gün bir şehri konuşuyoruz. Elazığ’ı konuşuyoruz diyerek sözlerine başlayan İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sayım Yorgun, Elazığ’ın tarihsel olarak birikimleri, şehrin fiziksel şartlarını, ekonomik şartlarını, kentsel birikiminin olup olmadığının farkında mıyız? sorusunu ile konuşmasına devam ederek. Bu toplantıya gelmeden Osmanlı arşivlerini araştırdım. Elazığ’la ilgili önemli bir belge var mı diye baktım. Yıl 1910, Osmanlı imparatorluğunda gelen bir yazı. Valiliğe bir yazı geliyor. Tramvay yapılabilmesi ve işletilebilmesi için araştırma yapılsın diyordu. Osmanlı imparatorluğunun yıkıldığı bir dönemde bu topraklara bu şehre öyle bir bakış. Bu bakışı bizim tekrar gözden geçirmemiz lazım. İmparatorluğun Elazığ’a neden böyle baktı? sorusuna bir cevabımızın olması lazım. Hangi illere bu yazı gitmiş. Bursa, Bağdat, Halep ve İstanbul’a elektrikli tramvay ancak 1914 yılında geliyor. Adı var ancak elektrikli tramvay 1914 yılında geliyor. Böyle bir bakışla meseleye bakmamız gerekmez mi. Bu topraklar Osmanlı imparatorluğu açısından neden bu kadar önemliydi. Neden böyle bir teklifle gelindi diye bakmamız lazım. Elazığ’da o dönemin valiliğini yazdığı yazı. Bir otomobil talebimiz olmuştu. O otomobilin gönderin yeter.
Elazığ’la ilgili bir iki şey daha söyleyeyim. İlk, ticaret odalarının açıldığı tescil edildiği yerlerden birinin Harput olması bir tesadüf mü? Yıl 1911 Amerika’da ipek ve kumaş üretmek için tezgah getirilen ve bu topraklar bu beş kardeşler diye evini bildiğimiz o ipek üretimini yapanların nasıl bir ufka sahip olduğunu düşünmemiz gerekmez mi?
Cumhuriyette aynı şekilde bakmıştır. Birinci sanayi planını takiben fabrika bacalarının tüttüğünü görürsünüz. Ne zamana kadar bu süreç devam ediyor. 1970’ e kadar. İlginçtir bundan sonra farklı bir trendle bir kırılma ile karşı karşıya kalmışız. Bunu konuşmamız lazım. Bunu değerlendirmemiz lazım. Hatalarımızı görmemiz lazım. Neden bunları yaşıyoruz görmemiz lazım” ifadelerinde bulundu.
BU ŞEHİR MUTSUZ
Prof. Dr. Yorgun; Ama bu şehrin inşalarına baktığımız da, şehirde genel havaya baktığımızda geri kalmanın hüznü var. Bu hüzünle birlikte Elazığlıların yapısına egemen olan şey öfke. Dolayısıyla bu duyguları dikkate almamız lazım. Bu duygular çerçevesinde meselelere yaklaşmamız lazım. Bu duyguları anlamamız lazım dedi.